Ana içeriğe atla

YENİ HAYAT VE GRADİVA ÜZERİNE SERBEST YAZI:BEATRICE VE ZÖE

Dante,henüz dokuz yaşındayken aşkı arayan bir yolcu kılığına bürünmüş ve 1275 tarihinde Beatrice adında güzeller güzeli bir kıza ilk görüşte aşık olmuştur.

"İşte bana hükmedemeyen bir Tanrı."


Beatrice'i gördüğü ilk andan ikinci görüşüne kadar Dante'nin hayatından bir  dokuz yıl daha geçmiştir.Dante,dokuz yıl önce kırmızılar içinde gördüğü Beatrice'i bu defa beyazlar içinde görmüştür.İkinci karşılaşmada Dante ve Beatrice göz göze gelmişlerdir.Dante,heyecandan ne yapacağını bilemez,evine koşar ve titreyen bir halde odasına kendini dar atar.

Bu göz göze gelişten sonra Dante artık rüyalarında sürekli ebedi aşkı Beatrice'i görmektedir.Yemeden içmeden kesilir.

Dante aşkını Beatrice'ye itiraf edemez ve Beatrice uzaklara gider,kavuşamazlar.Her efsanevi aşk hikayesinde olduğu gibi kader ve talih buna engel olur,tıpkı Ferhat ve Şirin'deki Karadiken gibi dünyanın varlığı aralarına girer.Beatrice bir Şövalye ile evlenir;fakat bu evliliğin üzerinden çok geçmeden Beatrice vefat eder.İşte gerçek ayrılık burada başlar.

"Derin bir acıma duygusuyla ağlayan bir sürü kadının ortasında cansız yatarken gördüm bedenini.Ve o an,onu daha önce,soydular soylusuyla birlikte gördüğümü anımsatarak tutamadım gözyaşlarımı;dahası ağlarken,onu zaman kadınıyla birlikte görmüş olmanın gönül burcuyla ölümü üzerine birkaç söz etmeyi düşündüm.Ve ağlayanların açıkça göreceği gibi,yazdığım senenin son bölümünde değildim buna. Ve de,Aşk Ağlıyor,İkinci Soysuz Ölüm,diye başlayan şu iki seneyi yazdım:
Aşk ağlıyor aşıklar,ağlayın siz de,
Dinleyerek ağlatan nedir onu?
Duyuyir Aşk,Acıma'ya sesleniyor kadınlar,
Gözlerinde birikmiş acı keder;
Soysuz Ölüm çünkü soylu yürekte,
O gaddar işi sergilemiş,
Yıkarak dünyada ne var övgüye değer,
Soylu kadında erdemin ötesinde
Duyun,nasıl onur sundu Aşk ona;
Yakınırken gördüm,insan gibi eğilmişti,
Hâlâ güzel,ölü suretin üzerine;göğe bakıyordu sık sık,
Yerleştiği yere soylu ruhun,
O ruh ki kadındı bu mutlu ve hoş bedende."

Dante,kader tarafından aşkına biçilen sona teslim olur.Ve her gün aşkına kavuşacağı günün hayaliyle yaşar.Çok acı çeker,acısını öylesine bastırır ki sonunda aşk ile miraca erer.

Bütün bunlar hikayenin trajik boyutudur.Gelgelelim hikâyenin bir de rasyonel boyutu var ki Beatrice'ye İlahi Komedya'da yüklenen semboller bize bunu açıklar.


Wilhelm Jensen, 1903 tarihinde "Gradiva"ismini verdiği bir roman kaleme alır.Roman konusu itibariyle Dante ve Beatrice'in aralarındaki bağa benzer bir durumu muhtevasında içerir.

Romanın protogonisti arkeolog Norbert Hanold "Gradiva"adını verdiği,yürüyen bir kadını temsil eden tarihi bir eseri takıntı haline getirir ve eserde temsil edilen bu kadının hikayesinin peşine düşer.Bu arayış Norbert Hanold tarafından görülen birçok halüsinasyonun yarattığı semboller ile şekillenir ve içinden çıkılmaz bir sarmala dönüşür.Nihai olarak Gradiva,Nobert Hanold'un çocukluk aşkı Zoë Bertang'dan başkası değildir.

Eseri Sigmund Freud, 1907 tarihinde "Sanrı ve Düş"ismi altında ruh çözümsel analize tâbi tutar.

Gradiva,Latince "yürüyüşü güzel kadın" anlamına,Zoë ise Almanca "hayat"anlamına gelir.Zoë,ölü bir kadına takılmış yaşayan bir isimdir. Buraya kadar Dante ile Hanold'un aşkları arasında bir benzerlik yokmuş gibi gözükür;çünkü Hanold'un aşkı Zoë tamamen kurgusal bir karakterdir.Beatrice ise Dante'nin hayat hikayesinin bir bölümünde yaşamış bir kadındır,fakat Beatrice isminin sembolik bir seçim olup olmadığı Dante araştırmacıları için bir tartışma konusudur.Beatrice isminin  kökeni Latince "Beatus"tan gelir. "Beatus" kelime olarak "mutlu ve mutlu eden" anlamlarına gelir. İçsel huzuru arayan ve bunu ülkesinin tüm yurttaşları için eşit derecede isteyen elli yaşlarındaki Dante'nin hafızasının katmanlarından bu son derece önemli sembolik ismi taşıyan çocukluk arkadaşını seçip gün yüzüne çıkarması herhangi bir seçim de değildir. Zira çocukluk döneminde başlayıp ilk gençlik yıllarına kadar platonik bir aşk beslediği Beatrice,Dante için aynı zamanda seksten başka bir anlamı da ifade etmektedir.Böylece Cennetten atılmamıza neden olan cinsel istek Dante'de tekrar esas yurda yükselişin vasıtası olacaktır. Dante, daima Âdem'in günahından kurtulmaya ve bu günahın bedelini ödemeye çalışır. Dante için bunu gerçekleştirmek demek, saf mutluluğa yani Beatrice'ye ulaşmak anlamını taşımaktadır. Shanti Khanna, "Sexual Desire and Godly Devotion in Attar and Dante" isimli makalesinde cinsel arzu veya tutku diyebileceğimiz etkenin ilahi aşk'a ulaşmada nasıl bir vasıta haline geldiğini şu sözleri ile dile getirir:
 "Feridüddin Attar, Mantıku't Tayr'ında, Dante ise İlahi Komedya'sında İlahi olanı, dünyevi olan cinsel arzu ile keşferderler. Dante ve Attar, inançları daha da kuvvetlenecek karakterler yaratırlar. Bu iki yazar da cinsel arzunun veya tutkunun diyebileceğimiz duygulanımların yarattığı karakterler gibi, aynı zamanda bu arzunun uzağında karakterler de yaratırlar. İnsanlar cinsel arzuyla Tanrı'dan uzaklaştırır veya ona daha yakın olabilirler. Dante cehennem katına birçok aşağılanmışı yerleştirirken, Attar ise Hüthüt'ün ağzından kuşlara verdiği tavsiyelerde sevgiyi bencilce kınar. Dante,evlilik dışı ilişki yaşayan Paulo ve Frencesca'yı cehenneme atar,orada zina edenlerin çarptırıldığı cezaları çekerler; fakat Paulo ve Frencesca gibi Dante ve Beatrice de evlilik dışı bir ilişki yaşamışlardır. Ancak Dante, Beatrice olan arzusunu günahkâr bir arzu olarak göstermez. Bunun yerine hislerini Tanrısal olarak tanımlar. Sevgisini kudretli olarak nitelendiren Dante, arzusunu Tanrısal ve kendini aşan tarafta olduğunu gördüğünü yazar. Beatrice'i Cennette bir melek figürü olarak canlandırırken arzusunu kutsal bir seviyeye yükseltmeye devam eder. Aşkı,insanın benliğini şekillendiren duyguların arasında Tanrısal merkeze en yakın olan,olarak görür. Dante, Cehennemdeki günahkârların şehvetlerinden kendisinin dürüst arzusunu ayrı tutar."

"Ne kadar güzel ve ne kadar yücedir sevginin yarasına nail olmak! Biri tansel aşkın yarasını alır, bir diğeri de yeryüzüne ait herhangi bir ihtirasla yaralıdır."


Şüphesiz ki Dante, Beatrice'e duyduğu aşkın salt cinsel arzuya dönüşmesine engel olur. Dante, şehvetin aşkı kirletecegine inananlardandır.Çünkü ona göre dizginlenmeyen cinsel arzu şehvete, şehvet ise bir felakete dönüşür. Dante, Cehennemi büyük oranda aşıklarla doldurur. Beatrice'e karşı hissettiklerini samimi hisler olarak nitelendirir. Böylece çocukluk arkadaşı Beatrice Portinari'den melekler seviyesine yükselttiği yüce kadın Beatrice'i yaratır. Dante, Beatrice Portinari'ye olan hisselerini hiçbir zaman dile getiremez, bu his hep platonik bir seviyede kalır. Çünkü Dante, hisselerini itiraf edecek kadar cesur degildir. Yetişkin bir birey olduğu zaman Beatrice'i bir düğün alanında görür, bu anı Dante, adeta Beatrice olan hislerinin günlüğü haline getirdiği "Yeni Hayat"ta söyle anlatır: "Aslında,o gün evlenen soylu bir kadına eşlik etmek üzere toplanmışlardı oraya; o şehrin geleneklerine göre damadın kendi evinde verdiği ilk öğle yemeğinde geline eşlik etmeleri gerekiyordu. Dostumun hoşuna gideceğini düşündüğümden,onunla birlikte bu kadınların hizmetinde kalmaya karar verdin ben de.Tam bu kararı vermiştim ki gögsümün sol tarafında başlayan ve çok geçmeden tüm bedenime yayılan tansıklı bir titreme duyar gibi oldum.Ve yemek salonunu çevreleyen duvar resmine dayanarak gizlendim hemen; başkalarının titrememi fark etmiş olduğu kaygısıyla gözlerimi kaldırdım,kadınlara bakıyordum ki soylular soylusu Beatrice'i gördüm aralarında. (...) Şunu söylemeliyim ki kadınların çoğu fark etmişti bendeki değişikliği,şaşkınlık içindeydi hepsi;aralarında konuşup gülüşerek,bu soylular soylusu ile bir olup alay etmeye başladılar benimle.Bu durum karşısında,tüm iyi niyetiyle beni oraya götüren dostum yanıldığını anladı ve elimden tutarak bu kadınların karşısından uzaklaştırdı beni; ve neyim olduğunu sordu.Biraz dinlenip sakinleştikten sonra,ölmüş tinlerim de hayata dönüp yerlerini almışlardı ki şu sözleri söyledim dostuma:Ötesine,ancak dönülmemek üzere gidilen o bölgesine ayak bastım ben hayatın."

Dante,hislerini açıklayamadıkça bu gerçeklerle yüz yüze gelir.Öyle ki hisleri ona artık dayanması imkansız acılar vermeye başlar.Çektiği acıları yatıştırmak için de hayali bir dost edinir.Bu hayali dostun amacı Dante'yi zaman zaman teskin etmek veya Beatrice ile konuşması için ona cesaret vermektir.Dante, eleştirel bir iç ses var etmiştir ki bu onun gerçeklik duygusunu yitirdiği ilk aşamadır.Hislerini bastırdıkça teskin edilmeye ihtiyaç duyar ve bir kafa sesi,bir iç ses yaratır.Bu eleştirel iç ses, zaman zaman işitsel boyuttan görüntüsel boyuta da geçebilen bir halüsinasyondur.Ve bu halüsinasyon Meryem Ana'nın cümlelerini aktaran ve Latince konuşan bir ana,bir kadındır.Bu sesler bazen bir,bazen iki kişidir.Gradiva'da ise bu rolü Kara Sinekler üstlenir.Dante, Yeni Hayat'ta bu durumu şu şekilde dile getirir: "Bu tuhaf sûret değişikliğinden sonra çok güçlü bir düşünme belirdi içimse;benden pek nadir ayrılıyor,dahası sürekli beni ardılıyor ve şöyle konuşuyordu:Madem alay konusu olacak bir görünüm alıyorsub bu kadının yanında,neden görmeye çalışıyorsun onu?Bu soruyu o sorsa sana,yanıtlamak için bütün yetilerinin özgür olduğunu da varsayarsak,nasıl yanıtlardın onu?Buna alçak gönüllü,bir başka düşünce karşılık veriyor ve şöyle diyordu:Yetilerimi yitirsem ve de onu yanıtlayabilecek kadar özgür olsam,onun tansıklı güzelliğini
 imgelediğim an içimde onu görme arzusunun doğduğunu ve bu arzunun,kendisine karşı ayaklanabilecek her şeyi belleğimde öldürüp yok ettiğini ve geçmişteki acıların bu yüzden onu görme isteğimi engellediğini söylerdim ona."Dante,aşık olduğu kadar karşı taraftan da aynı hisleri kendisine beslemesini isteyen bir aşıktır.Bu esrik tabiat ona bambaşka bir dünya kurar,öyle ki bu dünya onun deyişiyle "dönülmemek üzere ayak basılan hayatın bölgesiydi." Nitekim Freud, genç arkeolog Nobert Hanold için "o krallığı bu dünya olmayan insanlardan biriydi" der.


Beatrice Portinari,Dante'nin komşusu aristokrat Falco di Ricovero Portinari'nin biricik kızıdır. Tıpkı Beatrice gibi Gradiva'nın Zöe Bertang'ı da Nobert Hanold'un komşusu zooloji profesörü Richard Bertang'ın kızıdır. Tıpkı ellili yaşlarında İlahi Komedya'nın merkezine çocukluk aşkı Beatrice ulaşmayı koyan Dante gibi Nobert Hanold da sonraları Gradiva'da aradığının aslında çocukluk aşkı olan Zöe'ye ulaşmak olduğunu fark eder.


Sigmund Freud, Nobert Hanold'un iç dünyasında yaşadıklarını Felicien Rops'un ünlü gravürü "La Tentation de Saint Antoine"e benzetir.

"Felicien Rops'un ünlü gravüründe azizlerin ve tövbekârların yaşamındaki tipik bastırma örneği olarak-pek çok örnekte olabileceğinden daha etkileyici biçimde-resmedilmiştir.Çileci keşişlerden biri dünyanın günah işlemeye ayartıcı öğelerinden kaçarak haça gerilmiş İsa imgesine sığınmıştır.Haç bir gölge gibi ağır ağır iner ve yerine aynı şekilde haça gerilmiş olarak şehvetli,çıplak bir kadın imgesi yükselir.Daha az ruhbilimsel iç görüye sahip olan sanatçılar benzer günah işlemeye ayartma anlatımlarında günahı haça gerili İsa'nın yanında küstag ve övünçlü olarak gösterir.Yalnıca Rops,günahı haça gerili İsa'nın yerine yerleştirmiştir.Sanki bastırılmış olan geri döndüğünde bastırıcı gücün kendisinden ortaya çıktığı gibidir. (...) Bir zamanlar cinsel süreçle isteksiz bir biçimde tanışmasından sonra içinde doğan her cinsel arzudan kaçmış bir genç adamı(neredeyse hâlâ bir oğlan çocuğuydu) tıbbi sağaltıma aldım.Bu amaçla çeşitli bastırma yöntemlerinden yararlanmıştı: öğrenme isteğine yoğunlaştırmış,annesine bağımlılığını abartmış ve genel olarak bir çocuk kişiliği edinmişti."

Nobert Hanold gibi Dante de imkansız aşkının acısını bastırmak için kendini çalışmaya adamış,özellikle felsefe,ilahiyat ve tarih alanındaki çalışmalara yoğunlaşmıştır.Nihayetinde bu çalışmalarının sonucu bir ilahe var eder.

"Dante,annesi Gabriella Degli Abati(Monna Bella)'yi beş altı yaşlarındayken kaybeder.Babası Alighiero Degli,Lapa adında bir kadınla ikinci evliliğini gerçekleştirir.Babası 06.08.1277'de Dante,henüz on iki yaşındayken vefat eder.Hukukçu olan ve kirli işlere adı karışan babasını hiç sevmeyen Dante,eserlerinde ondan hiç söz etmez.Çocukluğunda,duygulu ve zeki biri olan Dante,yüksek bir ruh soyluluğuna sahiptir ve yanlız başına yaşamayı sever.Anne ve baba sevgisinden yoksun kalan Dante,sonraki yaşamında olduğu gibi çocukluk ve gençlik yıllarında da mutluluk ve huzur bulamaz."

Bu sevgi açlığını daha küçük yaşlardan beri ruhunda taşıyan Dante,bu açlığı gidermek için Beatrice'ye yönelse de çok küçük yaşlardan itibaren aldığı yoğun ilahiyat eğitimiyle edindiği ilahiyata düşkün yoğun kişilik yapısı onu günah-aşk-arzu üçgenine er geç hapsetmiştir.Çünkü onun için somut ve yüzeysel olan ona daima insan tekamülünde yeri olmayan demektir.Fakat bu üçgen ise doğa-insan-tanrı üçgeninin tam karşısında yer alan ve onu yansıtan bir üçgendir daima.Beatrice'ye olan aşkını bastırmış,susmuş,korkmuş ve sonunda inzivaya çekilerek yalnızlığı hakiki olarak keşfetmiş bir münzevi haline gelmiştir.

Eğer Dante,"İlahi Komedya"yı sadece kişisel hisleri ve çocukluğundaki ilk aşk deneyimi üzerinden şekillendirseydi,bu ellili yaşlarında ve üç çocuk babası idealist bir partizan için kabul edilemez,kınanacak bir davranış olurdu.Çünkü bu durum son derece bireysel bir amaç taşımaktaydı ve toplumsal içgüdüden tamamen uzaktı.Bundan dolayı bu basit konuyu maskelemeliydi.Edebiyat bu gerçeği maskeleme işine gayet uygun bir sanattı ki çevresinde bir hayalperest olarak görülen ve sözüne güvenilmez biri olarak ilan edilen Dante için bir hayli kolaydı.Hiç kuşku yok ki Beatrice'in yüceltilmesi temasının en yakın kaynakları arasında Provanslı trubadurlara ilham veren şövalye ruhuyla,temelinde bir kadına duyulan ruhsal ve romantik aşkın yer aldığı bir edebiyat akımı olarak dolce stil nouvo ekolünün İtalyan şairlerinde ve insan ve şair olarak Dante'nin mizacında kendini açığa vuran mistisizmi ve duyarlılığının karışımıdır.Dante için Beatrice,yeryüzünde sıcaklığını yeterince tadamadığı erken yaşta kaybettiği annesi,gökyüzünde yani Tanrı katında ise bir Meryem'dir.Yani Dante için gerçeği doğuran bir anne.

KAYNAKÇA

ALIGHIERI Dante, İlahi Komedya. Çev:GÜNSAY Selin Ceyhan, İstanbul: Oda Yayınları-2013,Ağustos.

ALIGHIERİ Dante, Yeni Hayat. Çev: SAATÇİOĞLU Işıl, İstanbul:YKY-4.Baskı,2013,Nisan.

JENSEN Wilhelm-FREUD Sigmund,Gradiva-Sanrı ve Düş. Çev:Dr.Emre Kapkın, İstanbul:Panel Yayınevi,2003,Şubat.

KHANNA Shanti, Sexual Desire and Godly Devotion in Attar and Dante, Boston: The Core Journaller-Volumme: XXVI. 2017,April.

KORKMAZ Ömer, Dante Alighieri'nin Yaşamı ve Eserleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c:3,s:2,2001.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

N’OLA Kİ BU ORTODOKSLUK? ECE AYHAN’IN ORTODOKSLUKLAR’I ÜZERİNE

 GİRİŞ İkinci Yeni şiiri, şiirde anlamı düzyazıdan olabildiğince uzaklaştırmak isteyen, bundan dolayı da şiirde dizeden ziyade kelimeye yoğunlaşan bir poetik duruşa sahip bir akımdır. Cemal Süreya, ‘’Çağdaş şiir geldi kelimeye dayandı.’’ der. Bilindiği üzere bir kelimenin anlamı, bir bağlam içerisinde kullanıldığı zaman geçerlidir. Kelime ise, bağlamı dışında anlamsızdır. Fakat İkinci Yeni şiiri, birbirinden bağımsız, anlamsız kelimeleri kullanır. Böylece yerel ve bir bakıma da evrensel eski şiir anlayışının mısraya dayalı yapısına karşı çıkar. Alışılmış sözdiziminden uzaklaşır, bağlama dışsal olan kelimelerin kullanımını tercih eder. Yukarıdaki açıklanan yeni şiir düsturunu İkinci Yeni şiiri içerisinde hiç şüphesiz en uç biçimde kullanan şair, Ece Ayhan’dır. Ece Ayhan’ın şiiri eleştirmenlerce, şaşırtıcı, kapalı ve anlamsız olarak yorumlanır. Ece Ayhan ise, poetikasına yöneltilen bütün bu eleştirileri bertaraf edecek şekilde şiirinin hermetik olduğunu söyler. Ece Ayhan iç

ÖLMÜŞ BİR KADININ EVRAK-I METRUKESİ’NDE ÖEDİPAL KARMAŞA

Pöpüler aşk romanlarının yazarı olarak tanınan Güzide Sabri, " Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi’’ nde yasak aşk konusunu ele alır. Romana oldukça otobiyografik öğeler adapte eden yazar, romanda romantik olana temayül eden son derece hassas, kırılgan bir kadının hatıralarını kaleme alır. Romanın ilk baskısının yapıldığı tarihteki hâkim edebi bakış açısı romanın üslubunda ve yazılma nedeninde etkili olan başat unsurlardan biridir. Güzide Sabri, genellikle romanlarını aşk acısı çeken ve bundan dolayı ölüme mahkûm edilen karakterler etrafında şekillendirir. Bu açıdan ‘’Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi’’ nde yazarın külliyatında bir devamlılık sağlar. Ancak roman, yazarın diğer romanlarına nazaran psikolojik arka planın toplumsal olanla bağdaşımının en yoğun yaşandığı romanıdır. Romanda aşk acısı çeken, annesiz ve babasız büyümüş bir kadının toplumsal olana karşı bir benlik inşa etme süreci verilir. Fakat bu süreç toplumsal düzlemde sürekli olarak kesintiye uğ

TÜRK EDEBİYATINDA BİR FLÂNEUR İZLEĞİ OLARAK YUSUF ATILGAN'IN AYLAK ADAM ROMANI ÜZERİNE BİR DERLEME

"Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım." (Nilgün Marmara-Defterler) Giriş Flâneur bir kent gezginidir.En ücra köşelerine kadar metropolü arşınlar ve modern hayatın bütün görünümlerini müthiş bir aşkla gözlemler,ayıklar ve hafızasının arşivine kaydeder.Kalabalıklarda barınır,kalabalıklarla nefes alıp verir,kalabalıklara mest olur,tebdil-i kıyafet gezer.Kimse onu fark etmez; o ise herkesi fark eder.  İnsan sarrafıdır.Modern hayatın kahramanlarını o seçer.Ve kahramanları aynı zamanda yoldaşları olur.Flâneur kılıktan kılığa girerken onda erimez,aksine her defasında bireyselliğini yeniden pekiştirir.Bir dedektif gibidir,kalabalığın peçelediği izleri sürer. Flâneurün meziyetlerini 19.yüzyılün Larousse Ansiklopedisi de takdirle kaydeder; gözleri fal taşı gibi açık,kulağı kiriştedir.Kalabalıkları sürükleyen şeylerle ilgilenmez; derdi bambaşkadır, rastgele işittiği bir laf sayesinde akla hayale gelmeyecek bir kişiliği hayat onun önüne seriverir. Tıpkı karşılaştığı s