BURJUVA
TABUTU ORTAÇAĞ MEZARI LA MANCHA'LI YARATICI ASİLZADE DON QUİJOTE
‘’Buğdayın sermaye haline dönüştüğü
yer yel değirmenleridir.’’
Halit Refiğ
İster tarih öncesi ister
tarih sonrası, İsa öncesi yahut İsa’nın gökten Meryem’e verildiği zamanlardan
sonra ister antik çağ denilsin ister orta, yeni ve modern… Kaç çeşit
isimlendirme yapılırsa yapılsın anlamsız bu tek düze sarmalın bir çırpıda
açıklanması. Bölün, parçalayın ve söyleyin… Bulabileceğiniz sadece
bulabileceğimiz bir ayrımda düğümlenmektir. Bu ayrım ise sömüren ve sömürülen
ayrımıdır. Nesnel tarih bu ayrım üzerinden şekillenir, gelişir, esner ve
genleşir.
Hiçbir sanat olayı
toplumsal boyutlarından arınmış olarak ele alınamaz. Her sanat eseri
yaratıcısıyla birlikte içinden çıktığı toplumun üretim ilişkileri ve ekonomik
yapısı ile şartlandırılmıştır. Çok kere sanıldığının tam tersi hiçbir
sanatçının eserini yaratmakta sınırsız özgürlüğü yoktur. Marx’ın ‘’Alman
İdeolojisi’’nde belirttiği üzere: ‘’İnsanların hayatlarını dile getiriş
üslupları onların ne olduklarını şaşmaz bir şekilde gösterir… Fertlerin ne
oldukları onların üretimlerinin maddi şartlarına bağlıdır…’’ Bu bakımdan
Batı’nın sanat eserleri ve estetik felsefesi Batı toplumlarının ekonomik yapısı
ve kendine özgü üretim ilişkilerinin bir sonucu olarak düşünülmelidir.
Burjuva sınıfının yaşama şartlarının, dünya görüşünün ürünü olan romancılığın kaderi bu sınıfın kaderiyle sıkı sıkıya bağlıdır. İlk örneklerini, derebeyi şatolarının yakınlarında, toprak ürünlerinin ticari meta haline geldiği ilk basamak olan yel değirmenlerinde palazlanmaya başlayan burjuva tefecilerin feodal şövalyelere döktürdükleri kahramanlık destanlarıyla vermiş;en yüksek noktasına, Sanayi Devrimi’nden sonra Avrupa burjuvazisinin dünyaya hükmettiği bir sırada varmıştır.
Hayata küsmüş bir aklı
başında olmaktan uzak Don Quijote, üzerindeki karabasan ortadan kalkınca artık
bir burjuva olmaktan tiksindiğini şu cümleleri ile ifade etmeye kalkışmıştır: ‘’Beni
tebrik edin, sevgili dostlarım; ben artık La Manchalı Don Quijote değil, Alonso
Quijano’yum; ahlaklı yaşayışım yüzünden İyi Yürekli lakabıyla anılırım. Artık
Galyalı Amadis’in ve bütün sülalesinin düşmanıyım; artık küfürle dolu bütün o
gezgin şövalye hikayelerinden nefret ediyorum; artık ne büyük aptallık
ettiğimi, onları okumakla ne büyük bir tehlikeye düşmüş olduğumu anlıyorum;
artık Tanrı’nın merhameti sayesinde, kendi tecrübemden ders alarak onları
lanetliyorum.’’
Don Quijote ve Sancho
Panza, efendi ile kölenin, burjuva ile proletaryanın, aristokrat kesim ile
emekçi kesimin dışavurumunun yansıdığı portreler olarak ironik örtülerle
karşımıza çıkarlar. Burjuva kesimin bir buhran dönemindeki emekçi kesime karşı
insanlık ve ahlak dışı tavrını bizler Don Quijote’nin vasiyetindeki
yalvarışlarından okuyabiliyoruz. Don Quijote’nin delilik dönemi aristokrasinin
buhran döneminin bir ironisi, Don Quijote’nin af dilemesi ise bunun bir
kabulüdür. Don Quijote ve Sancho birer efendi ve köle temsili iken birdenbire
Don Quijote’nin ölüm anında birer iyi dost oluverirler. Bu bir temenni olmaktan
ziyade yazar tarafından geleceğe yönelik gerçekleştirilen bir öngörüdür de aynı
zamanda: ‘’Sonra Sancho’ya dedi ki: Seni de kendim gibi deliye döndürdüğüm,
benim düştüğüm hataya, dünyada gezgin geçmişte de, şimdi de var olduğu
yanılgısına düşürdüğüm için affet beni dostum.’’
Sayın Jale Parla, Don Quijote’nin birinci cildinde geçen ‘’Don Quijote’nin zorla, istemedikleri bir yere götürülen birçok zavallıyı özgürlüğe kavuşturmasına dair’’ adlı yirmi ikinci bölümden aktardığı şu ifadeleri ile karşılaşırız:
‘’Zorla…’’
‘’Dini ve varoluşçu bir
ahlaktır…’’
‘’Zincirlerini ellerine
alıp…’’
‘’Şövalye kültürü yüksek
soylu saraylarda gelişti; en başta belirtisi cortezia, yani nezakettir.
Nezaketin karşıtı vilania, yani köylülüktür; bu da gösteriyor ki, Antik
urbanitasının, yani kentliliğin doğrudan devamıdır. En başta gelen çizgileri
şunlardır: Koşulsuz cesaret (şövalye onuru), beden bakımı, neşelilik,
cömertlik, saraylı sevi ve en önemlisi de ölçü bilinci. Bu etik beklentilerin
biri ya da öteki o sıralar günümüze göre yerine getirilmesi çok daha güç bir
işti: Saray kural çizelgesinin doğuşuna dek insanların yıkanmanın en birincil
kurallarını bile kaçınılır saydığını akılda tutalım; ölçü bilinci, yani
yemede-içmede, öfkede, kinde, konuşmada, övünmede ölçülü olmak, barbar
özgürlüğün oğullarına kim bilir ne yasaklar getirmişti."

‘’Talihimiz, olayları
bizim isteyebileceğimizden de daha iyi bir şekilde yönlendiriyor. Bak şuraya,
arkadaşım Sancho Panza, ileride otuz ya da biraz fazla, azman dev var. Onlarla
savaşıp hepsini öldürmek niyetindeyim, elde edeceğimiz ganimetle zenginleşmeye
başlarız. Bu kötü tohumları yeryüzünden silmek hayırlı bir savaştır, Tanrı’ya
büyük hizmettir.
Hangi devler? dedi Sancho
Panza.
İşte şu gördüklerin’,
diye cevap verdi efendisi; şu uzun kollu yaratıklar; kolları iki
fersaha varır bunların.
Ama efendim, dedi Sancho,
o görünenler dev değil, yel değirmeni; kola benzeyen şeyler de, kanatları;
rüzgar onları döndürdükçe, onlar da değirmentaşını hareket ettirir.
Serüven konusunda
tecrübeli olmadığın belli, dedi Don Quijote. Bunlar dev; sen korkuyorsan kenara
çekil, bu arada dua et; ben kıyasıya dövüşmeye gidiyorum tek başıma.’’
Vladimir Nobokov, Sancho
için şöyle der:
‘’Sancho için söylenecek
pek bir şey yok. Yalnızca efendisi var oldukça var o. Her tıknaz oyuncu kolayca
canlandırabilir onu, güldürü öğesini de geliştirebilir üstelik. Ama Don
Quijote’ye gelince iş değişir. Onun yarattığı imge karmaşık ve elde avuçta
tutulamıyor.’’
‘’Ortaçağların kendine özgü
hukuksal ve ahlaki bağlılık biçimleri, aile ve soybağı ilişkilerini Kilise’nin
kendi egemenliğini oluşturmak doğrultusunda kullandığı, zaman ve mekana göre farklılık
gösteren stratejilerine karşı korumuştu. Ortaçağ romantik aşkının yerini ise
Abaelardus ile Heleoise’in çözümsüz birlikteliklerinin hikayesinde ya da halk
hikayelerinin ana tiplerinden biri olan sadık ve aşık şövalye imgesinde bulmak
en azından edebi bir eğlenti konusudur. Ancak Ortaçağ aile rejiminin
araştırılması tinsel sorunun Kilise’nin istediği biçimlerde soruşturulmadığını,
köylü işletmesinin ve kendine yeterlik normlarının işlerliği çerçevesinde
kısıtlandığını göstermektedir. Burada en azından ‘şövalye aşkı’ anlatılarının
romantizmin ötesinde Kilise’nin ideolojik cephaneliğinden etkilenmeye köylü
ailesi içinde olup biten ve hiçbir zaman özelleşmemiş, kapalı kapılar ardına
kapatılmamış yaşantılara göre daha açık olduğunu düşünmek gerekir. Şövalye
hikayelerinde ‘sadakat’, ‘dindarlık’ gibi nitelikler, kahramanın aranan
özelliklerinin başında gelirken, Philippe Aries ile George Duby’nin
araştırmalarının kanutladığı gibi, köylü ailesi ve soylu ailesi Kilise’nin tek
başlı ideolojisini yıkmaya çabaladıkları, direngen bir yapı göstermekteydiler.
Kilise, tinsel egemenliğini dünyevi alanda, ancak ahlak ve zihniyet yapılarını
denetim altına alma yoluyla kurabileceğinin bilincindeydi.’’
Don Quijote’nin bir rahiple yaptığı diyalogda, rahip ona nazik bir dille başına gelen felaketlerden sevgilisi Dulcinea del Tobosso’nun korumadığını aslında bunun Tanrı’nın bir işi olduğunu Don Quijote’ye anlatmaya çalışır; fakat onurlu ve böylece günahkâr olan aşığımız bu çıkarımı asla kabul etmez ve asi duruşundan taviz vermeden savunusunu sürdürür.
Dulcinea del Tobosso eşsiz güzellikte, kusursuz bir tipleme olarak çoğu yerde karşımıza çıkar. Sancho Panza’nın Don Quijote’yi gerçeğe çağrıları olmasa aslında biz onu bir masal kahramanı gibi algılamaya devam edebilirdik; fakat Sancho Panza bize gerçekleri söyler ve Dulcinea del Tobosso’nun aslında kaba konuşan, eğitimsiz, çirkin, şişman ve tıknaz bir köylü kadını olduğunu hem Don Quijote’ye hem de bizlere anlatır.
‘’Ey güzeller güzeli
Dulcinea del Tobosso, kendine dünyanın en mutlu kadını diyebilirsin, çünkü La
Mancha’lı Don Quijote gibi cesur ve ünlü bir şövalyenin tamamen senin iradene
ve isteğine esir olması, boyun eğmesi talihliliğine erdin. Kendisi (herkesin
bildiği gibi), dün şövalye unvanını aldı ve bugün, haksızlıkların en büyüğünün,
kötülüklerin en gaddarcasının üstesinden geldi. Kendisi bugün, o zavallı çocuğu
yok yere kırbaçlayan zalim düşmanın elinden kamçısını aldı.’’
Dulcinea ismi Ortaçağ
kusursuzluğunu yazınlarında arayan kişiliklerin ismidir. Çünkü bu isim ona Don
Quijote tarafından sadece ismin söyleyiş güzelliği ve ahengi dikkate alınarak
verilmiştir. Tıpkı bizim yaratıcı asilzademizin ismi gibi. Dulcinea del
Tobosso’nun gerçek ismi Aldonzon Lorenzo şeklinde sıradan bir isimdir. Bir
şekilde şu denklem karşımıza çıkar: Dulcinea= Venüs.
Artık zırhı temizlenmiş,
miğferine siperlik takılmış, atına isim verilmiş, kendi ismi bulunmuş olduğuna
göre, aşık olacağı bir kadın bulmaktan başka bir eksiği kalmamıştı; çünkü
sevdasız bir gezgin şövalye, meyvesiz bir ağaç, ruhsuz bir beden gibiydi. Şöyle
diyordu kendi kendine:
‘’Diyelim ki günahlarımın
bedeli olarak ya da şanslı olduğumdan, her gezgin şövalyenin sık sık
karşılaştığı devlerden biri çıktı karşıma; ben de devi bir vuruşta yere yıktım,
vücudunu ortadan ikiye böldüm ya da çarpışıp yendim, alt ettim, onu armağan
olarak gönderebileceğim birinin bulunması iyi olmaz mı? Gider tatlı sevgilimin
önünde diz çöker, alçakgönüllü, yenilgiyi kabul etmiş bir sesle der ki:
Hanımefendi, ben Malindarania Ceziresi senyörü Dev Caraculiambro’yum;
kahramanlıkları saymakla bitmez şövalye, La Mancha’lı Don Quijote, beni eşi
benzeri görülmemiş bir çarpışmada yendi ve zat-ı alinizin huzuruna çıkmamı
emretti; emrinize amadeyim!’’
Don Quijote’den Dulcinea
del Tobosso’ya Mektup
Asil ve alicenap hanımefendi;
Ayrılığın hançeriyle
yaralanan, en zayıf noktasından vurulan ben, kendimde olmayan sağlığı sana
diliyorum, tatlılar tatlısı Dulcinea del Tobosso. Güzelliğinle beni
aşağılıyorsan, bana değer vermiyorsan, ıstırabımı küçümsüyorsan, ne kadar
dayanıklı olsam da, beni kahreden bu sonsuz kedere katlanamayacağım. Sadık
silahtarım Sancho sana, senin yüzünden, ey nankör dilber; sevdiğim, düşmanım,
ne hallere düştüğümü anlatacak; beni kurtarmak istersen, seninim; istemezsen,
istediğini yap; ben hayatıma son vermekle, hem senin zalimliğini, hem kendi
isteğimi tatmin etmiş olacağım.
Ölene kadar senin,
Mahzun yüzlü şövalyen.
Gerçek görüldüğü kadar
saf olamaz. Düşünün ki, en iğrencin bile bizde bilgisi vardır.
Hayal ile gerçeğin iç içe
geçip helezonik bir yığın yapısının oluştuğu bu metin kendi içleminde şizoid
bir hava estirir. Gerçekleştirilmesi mümkün bir dizi hayalin bir hayalperestin
ağzından aktarılması görülür; fakat yitirilen gerçekliğe hayalperest tarafından
gösterilen keskin inanç onu bir ikileme yakınlaştırır. Ve onun izleğini bir
şizofrenin izleğine paralel kılar. Bunu yaparken yazar bir amaç etrafında
döner; hem parodiden çıkış için hem de okuyucusunun saflıktan- aylaklıktan
çıkıp bilinçli okura dönüşmesini amaç edinir.
‘’En başından beri, özgün
metinde Don Quijote kişiliği, çoğalan bir gölgeler dizisidir.
1)Başlangıçtaki Senyör
Quijana, kendi halinde taşralı
2)Sonuçtaki İyi Yürekli
Quijano, taşralı savıyla Don Quijote karşı savının birleşimi
3) Cervantes’in yapıta ‘geçek
öykü’ tadı katmak için geride bir yerlere ‘özgün’, ‘tarihsel’ olduğu varsayılan
Don Quijote
4) Düş ürünü Arap tarihçi
Cide Hamete Benengeli’nin, yaratırken İspanyol şövalyesinin yiğitliğinin
değerini vermediği alaycı bir biçimde sezdirilen Don Quijote’si
5) Birinci Bölümün Mahzun
Yüzlü Şövalyesinin bölüm başında, İkinci Bölümün Don Quijote’si, Aslanlar
Şövalyesi
6) Carrasco’nun Don
Quijote’si
7) Gerçek İkinci Bölümün
ardında gizlenen düzmece uzantı, Aveelaneda’nın Don Quijote’si.
Böylece tek bir yapıtta
bir araya gelip bölünen, sonra yine birleşen, en azından yedi rengi var Don
Quijote izgesinin.
1605 yılında Miguel de
Cervantes Saavedra tarafından kaleme alındığı günden itibaren kısa ismi ve en
bilindik ismi ile Don Quijote yazın tarihinde birçok klasik ve modern sorun ve
meselenin bizzat yaratıcısı ve çözümleyicisi olagelmiştir. Günümüzde dahi ele
alınan aktüel yazınsal meselelerin başlıcalarındandır. Örneğin ‘’okurun
tanımı’’ meselesi. Yazarın bizzat metin içerisindeki ‘’Aylak Okur’’ seslenişi,
yazarın o eski, bilindik katı hâkim ve üstün konumundan şefkatli bir
öğretmene ve sadece bir yaratıcıdan ziyade görevli bir anlatıcıya evrilişinin
ifadesi ve de okurun konumunun yaratılışının ilk ifadesidir. Artık bir okur
doğdu.
‘’Don Quijote ‘nin yazarının belli bir niyeti vardır. O, anlamı üreten tarafın okur olduğunu bilen bir yazardır. Bu nedenle okuruyla diyaloğa hiç ara vermez, ilk romancılar kendilerini okur-yazar diyaloğunun Cervantik çekiciliğine kaptırmakla gecikmemişlerdir. Don Quijote’de okurlar ve yazar sürekli flört eder. (…) Don Quijote’de okurlar kesinlikle daha etken, yazar daha edilgendir; okurlar daha saldırgan, yazar daha mazlumdur. (…) Don Quijote’nin dünyası yazarların tutunabilmeye çalıştığı okur-egemen bir dünyadır.
Sanırım, ben de kimi
kişilerin sıkıcı bulacağı bu yazıyı, okurun gönlünü almak üzere büyük
şairlerimizden Nazım Hikmet’ten çok hoş bir şiir ile son vererek okura böylece teşekkür
etmeliyim.
DON KİŞOT
Ölümsüz gençliğin
şövalyesi,
Ellisinde uyup yüreğinde
çarpan aklına
Bir temmuz sabahı fethine
çıktı
Güzelin, doğrunun ve
haklının:
Önünde mağrur, aptal
devleriyle dünya,
Altında Mahzun ve
kahraman Rosinant’ı.
Bilirim, hele bir düşmeye
gör hasretin halisine,
Hele bir de tam okka dört
yüz dirhemse yürek,
Yolu yok, Don Kişot’um
benim, yolu yok,
Yel değirmenleriyle
dövüşülecek.
Haklısın, elbette senin
Dulsinya’ndır dünyanın en
Güzel kadını,
Elbette sen haykıracaksın
bunu
Bezirganların suratına,
Ve alaşağı edecekler seni
Bir temiz pataklayacaklar
seni.
Fakat sen, yenilmez
şövalyesi susuzluğumuzun,
Sen, Bir alev gibi
yanmakta devam edeceksin
Ağır, demir kabuğunun
içinde
Ve Dulsinya bir kat daha
güzelleşecek.
NAZIM HİKMET RAN
KAYNAKÇA
Miguel de Cervantes
Saavedra. La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote. Çev: HAKMEN Roza. YKY yayınları.
18. Baskı, Ekim 2014.
BAKER Ulus. Dolaylı
Eylem. Birikim Kitapları. 2.Baskı,2015.
NOBOKOV Vladimir.
Edebiyat Dersleri. Çev: ÖZGÜVEN Fatih- AKBULUT Nihal. Ada Yayınları. 2. Baskı,
1990.
NOBOKOV Vladimir. Don
Quijote Dersleri. Çev: SERDAN Emrah. İletişim Yayınları. 1.Baskı, 2016,
İstanbul.
PARLA Jale. Don Kişot’tan
Bugüne Roman. İletişim Yayınları.13.Baskı, 2015.
SZERB Antal. Dünya Yazın
Tarihi. Dost Kitabevi Yayınları. Temmuz,2018, Ankara.
GÖRSEL
KAYNAKÇA
DAUMİER
Honoré-Victorin. Don Quijote and Sancho
Panza.1865-1867.
DAUMİER
Honoré-Victorin. Don Quijote in
Mountains. 1850.
TELORY Armand- Louis
Henri. 1850 yılında Don Quijote hakkındaki tasarımlanan bir çocuk kitabı için
üretilmiş illüstrasyon.
Photographed
by Tom Verde
BALACA Ricardo. Don Quijote
BALACA Ricardo. Don
Quijote
DAVİD Jules. Don Quixote
and Sabcho Panza, 1887.
PİCASSO. Don Quixote,
1955.
Not: Yazı
içerisinde Jale Parla’dan alıntı yapılan paragraflarda orijinal metinde ‘’Don
Kişot’’ olarak geçen kısımlar yazının gidişatını bozmamak için ‘’Don Quijote’’
şeklinde yazılmıştır.
BANU KAPKINER
Yorumlar
Yorum Gönder